“Bir gün ummadık
otursa da soframıza ayrılık
alır başını gider bir başka gün
bizi bizle bırakıp
ardına iz bırakmadan.”
Levent Kaçar Ekim 88 İstanbul
Korona’nın Getirdikleri ve Götürdükleri
Dünyanın en ücra köşesinde bile insanlığın gündeminin birinci meselesi olan bu
virüs belası, adeta kıyamet gününü çağrıştıran bir algı yaratmış durumda.
Bundan etkilenip paniğe kapılan baldırı çıplak milyonların aksine, bunu fırsata
dönüştürme gayreti içinde olan egemen zebaninin, etekleri zil çalıyor, başka
bir pencereden baktığımızda. Amerika’da Trump’ın Almanya ile yürüttüğü patent
pazarlığı, herkesin gündeminden bir anda çıkan Suriye işgali, aşıyı bulduğunu
dünyaya bağıra çağıra duyurmaya çalışan Küba’nın görmezden gelinmesi meselenin
küresel boyutuna ilişkin bir sürü örnekten sadece bazıları.
Türkiye açısından ise durum pek farklı bir yerde durmuyor. Yakın geçmişe
şöyle bir göz atalım. Sağlık Bakanı, bir kaç gün öncesine kadar; bizde virüs
yok diye feryat/figan, açıklama üstüne açıklama yapıyordu. Ne zaman ki, 50
milyar yardım duyuldu; gece baskını gibi açıklama yapıldı, korona virüsünün
bizde de rastlandığı belirtilerek, bir dizi önlem paketi de beraberinde sıralandı.
Önce bir/iki kişiyle başlayan vaka sayısı, son duyumlara göre 50’yi bulmuş
durumda. Umreden dönenler, yurtdışından gelenler, yurtlarından kovulan
öğrenciler, yasak konan küçük işletmeler… Velhasılı yine yasak, yine tedbirsiz
bir sürü önlem, yine kriz ekonomisi, yine olağanüstü hal. Kimse neyi nasıl yapacağını,
bu arada aç karnını nasıl doyuracağını, küçük işletmelerde çalışan asgari
ücretlinin, eve nasıl ekmek götüreceğini meseleden bile saymıyor. Açıklamayı
yapan Sağlık Bakanı’nın hastanelerinde bir muayene ederinin, sigortalıya bile,
kaç lira olduğunun hesabını soran, bir Allah kulu yok. Bu arada ekonomik
önlemler paketi, demokratik ve sosyal yaşam standartlarının boğazı sıkılarak, fırsattan
istifade, kanun hükmünde yasalarla meclisin bile haberi olmadan yürürlüğe
konuyor. Can derdine düşen insanın bunu görmeye, itiraz etmeye mecali bile yok.
Ana muhalefet olduğunu iddia eden partiyse bütün açıklamalarını, alternatif bir
siyaset üretmek yerine, iktidarın uygulamalarına “olmaz öyle şey, anayasaya
aykırı” vs. açıklamalarıyla geçiştirmeyi
muhaliflik zannederek, rolünü egemenin başka bir kliğine yakışır şekilde
sürdürmeye devam ediyor. Halk arasındaki durum gözlendiğinde ise, başka bir
garabet fark ediliyor. Kolonyanın, dezenfektanın, vitaminlerin fiyatları, bir
kaç kat yükselmiş durumda. Çarşı-pazar katbekat yükselerek cep yakmaya devam
ediyor. Marketlere ise, insanlar talan edercesine saldırırken, fiyatlar da
talep doğrultusunda borsa gibi dakika dakika yükseliyor. Toplu taşıma
araçlarında işe gidenler, birbirine mikrop muamelesi yaparken, eldiven ve maskeli
gezenlerin sayısı gittikçe çoğalıyor. “Evinizden çıkmayın, çıkmak zorunda
kalırsanız da; üstünüzü her dışarı çıktığınızda mutlaka değiştirin, eskileri
iyice yıkayın, dezenfektanınızı yanınızda taşıyın, maske/eldiven takın. Bol bol
c vitaminli meyve tüketin, immün sisteminizi güçlü tutacak ilaçlar vs. önlemler
alın.” gibi, bir yığın, aklı başında ama gerçekçi olmayan öneriler, havada
uçuşuyor. Paran var mı? İşe gitmesen olur mu? Kaç çeşit giyisin var? Çocukların
karnı doyuyor mu? Soran eden yok. Bu da hayatın, ötekilerin cephesindeki bir başka
fotoğrafı oluyor.
Sonuç olarak bir korona virüsü, dünyanın gündemine öyle bir oturdu ki; zengini
başka, esnafı başka, yoksulu da başka sarstı. Kısaca “kasap et derdinde, koyun
can!” Bir korona rüzgârı esti; kiminden aldı götürdü, kiminin canını yaktı,
kimine ise zenginlik kattı. Neticede yapacağını yine baldırı çıplağa yaptı. Ben
bunu bilir, bunu söylerim, vesselam…
Levent Kaçar
SimurgNews Yazıkurulu Üyesi
17 Mart 2020
